Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

imza vermek

  • 1 автограф

    imza
    * * *
    1) imza

    дать авто́граф кому-л.imza vermek

    собира́ть авто́графы — imza toplamak

    кни́га с авто́графом — imzalı kitap

    2) ( рукопись) yazarın el yazması

    Русско-турецкий словарь > автограф

  • 2 autograph

    n. kendi el yazısı, yazarın kendi el yazması; imza
    ————————
    v. imzalamak, imza vermek; otograf baskı yapmak
    * * *
    1. birinin kendi el yazısı 2. imza
    * * *
    1. noun
    (a person's signature, especially as a souvenir: She collected autographs of film stars.) imza
    2. verb
    (to write one's name on (especially for a souvenir): The actor autographed her programme.) imzalamak

    English-Turkish dictionary > autograph

  • 3 sign off

    çıkarken imza atmak, imzalayarak çıkmak, yayına son vermek, yayını durdurmak, son vermek, bitirmek
    * * *
    sonla ———————— imzala

    English-Turkish dictionary > sign off

  • 4 mark

    n. markos
    * * *
    1. im (n.) 2. işaretle (v.) 3. not (n.)
    * * *
    1. noun
    1) ((also Deutsche Mark, Deutschmark) the standard unit of German currency before the euro.) mark
    2) (a point given as a reward for good work etc: She got good marks in the exam.) not, numara
    3) (a stain: That spilt coffee has left a mark on the carpet.) leke
    4) (a sign used as a guide to position etc: There's a mark on the map showing where the church is.) işaret
    5) (a cross or other sign used instead of a signature: He couldn't sign his name, so he made his mark instead.) imza olarak çizilen çizgi
    6) (an indication or sign of a particular thing: a mark of respect.) saygı belirtisi, belirti, işaret
    2. verb
    1) (to put a mark or stain on, or to become marked or stained: Every pupil's coat must be marked with his name; That coffee has marked the tablecloth; This white material marks easily.) lekele(n)mek
    2) (to give marks to (a piece of work): I have forty exam-papers to mark tonight.) not vermek
    3) (to show; to be a sign of: X marks the spot where the treasure is buried.) göstermek
    4) (to note: Mark it down in your notebook.) not etmek
    5) ((in football etc) to keep close to (an opponent) so as to prevent his getting the ball: Your job is to mark the centre-forward.) tutmak, markaj yapmak
    - markedly
    - marker
    - marksman
    - marksmanship
    - leave/make one's mark
    - mark out
    - mark time

    English-Turkish dictionary > mark

  • 5 zeichnen

    zeichnen v/i und v/t <h> çizmek; Scheck imza etmek; Aktien taahhüt etmek; fig işaretlemek, işaret bırakmak;
    er war von der Krankheit gezeichnet hastalığın (derin) izlerini taşıyordu;
    für einen Fonds bir fona taahhüt vermek;
    verantwortlich zeichnen für -den sorumlu olarak imzalamak

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > zeichnen

  • 6 leisten

    leisten ['laıstən]
    vt
    1) ( tun, schaffen) yapmak; ( hervorbringen) başarmak;
    gute Arbeit \leisten iyi iş yapmak
    2) ( Motor) gücü olmak; ( Maschine) randımanı olmak, verimi olmak;
    wie viel PS leistet der Motor? motorun kaç beygir gücü var?
    3) ( Hilfe, Eid) etmek; ( Zahlung) yapmak; ( Vorschuss) vermek;
    eine Unterschrift \leisten imza atmak;
    jdm Gesellschaft \leisten birine eşlik etmek
    4) ( fam)
    sich dat etw \leisten können bir şeyi yapabilmek, paraya kıyıp kendisine bir şey alabilmek
    5) ( Frechheit) etmek; ( Fehler) yapmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > leisten

См. также в других словарях:

  • imza vermek — imza atmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • imza — is., Ar. imżāˀ 1) Bir kimsenin, bir yazının altına bu yazıyı yazdığını veya onayladığını belirtmek için her zaman aynı biçimde yazdığı ad veya işaret Mektubun sonunda imzamı görür görmez kim bilir ne kadar şaşıracaksın. Y. K. Karaosmanoğlu 2)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • altına imza atmak — (bir şeyin) destek vermek amacıyla aynı düşüncede olduğunu göstermek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • açık — sf., ğı 1) Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı Açık pencerenin önünde denize karşı saatlerce dertleştik. R. N. Güntekin 2) Engelsiz Açık yol. 3) Örtüsüz, çıplak Açık baş. 4) Boş Kâğıtta açık yer kalmadı. 5) Görevlisi olmayan, boş (iş, görev) …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • açık bono — is., tic. Para hanesi boş bırakılarak imza edilen bono, açık senet Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller açık bono vermek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»